Kıskanmak ne anlatıyor ?

Kaan

New member
Kıskanmak Ne Anlatıyor?

Bir gün, kasabanın en tenha köşelerinden birinde, eski bir çay bahçesinde otururken, Leyla içini dökmek için bana geldi. Yıllardır dost olduğumuzdan, hepimiz birbirimizin hayatındaki en ince ayrıntılara vakıftık. Ancak bu sefer Leyla'nın gözlerinde, anlatamadığı bir şeyler vardı. Yavaşça oturdu ve "Kıskanmak ne anlatıyor?" diye sordu. Bu soru, bir anda beni derin bir düşünceye sevk etti.

Kıskanmak, Bir Bağlılık İfadesi mi?

Leyla'nın yaşadığı kıskanma duygusu, birkaç hafta önce en yakın arkadaşı Cem'in yeni bir ilişki başlatmasından sonra başladı. Cem ve Leyla, yıllardır birbirlerine en yakın iki arkadaştı. Ancak son zamanlarda, Cem'in sevgilisiyle daha fazla vakit geçirmesi, Leyla'yı içine kapanık bir hale getirmişti. Onun mutluluğuna duyduğu sevinç, yerini derin bir endişe ve kıskançlığa bırakmıştı.

Leyla, kıskanmanın aslında kendisini kaybetme korkusunun bir yansıması olduğunu fark etti. Kıskanmak, bir kişiye ya da bir şeye sahip olma duygusunu tetikleyen bir içsel boşluk hissiydi. Cem'in yeni ilişkisi, Leyla'nın kendisini yetersiz hissetmesine neden olmuştu. Ama neden? Çünkü Leyla, Cem'le olan bağını derin bir sevgiyle tanımlıyordu ve bu sevgiyi tehdit eden her şey, onu daha fazla kıskandırıyordu.

Erkeklerin Çözüm Odaklı Yaklaşımları

Bir akşam, Leyla'nın bu duygularını düşündüğü bir anda, Cem ile tesadüfen karşılaştım. Cem, bu durumu daha pragmatik bir şekilde ele alıyordu. "Leyla, biliyorsun, ilişkilerde her şey değişir. Benim yeni bir ilişkiye başlamam seni kırmamalı," dedi. Cem'in yaklaşımı, genellikle erkeklerin kıskanma duygusunu nasıl ele aldığına dair tipik bir örnekti: çözüm odaklı ve stratejik. O, durumu hemen çözmeye yönelik bir tavır sergiliyordu. "Bunu aşarız, zamanla her şey yoluna girer," dedi.

Cem'in bu yaklaşımı, kıskanmanın erkekler için çoğu zaman stratejik bir mesele olduğunu gösteriyordu. Onlar, çözüm üretmeye çalışırken, duyguların karmaşıklığını ya da ilişkinin derinliğini pek irdelemezler. Cem, sorunu çözmeye yönelik bir adım atıyor, ama aslında bu, Leyla'nın içsel bir boşluğu hissetmesine engel olmuyordu.

Kadınların Empatik ve İlişkisel Bakışı

Leyla, Cem’in yaklaşımına rağmen içsel olarak çözüm bulamıyordu. Kadınlar, genellikle kıskanmayı daha duygusal ve ilişkisel bir açıdan ele alırlar. Leyla, bu durumu anlatırken, Cem’in bakış açısını anlamadığını hissediyordu. "Sadece biraz daha zaman geçirelim ve eski gibi olalım," dedi. Burada Leyla’nın yaklaşımı, duygusal ve empatik bir çözüm arayışına işaret ediyordu. O, Cem’le olan ilişkisinin değeri üzerinden kıskanmayı anlamlandırıyordu.

Kadınlar kıskanmayı, ilişkilerdeki duygusal bağları ve yakınlıkları sorgularken, erkekler genellikle durumu daha analitik bir biçimde ele alırlar. Leyla'nın kıskanma duygusu, Cem'in onunla eskisi gibi vakit geçirmemesi ya da ona olan ilgisini kaybetmesi üzerine bir kayıp korkusundan kaynaklanıyordu. Cem, stratejik olarak ilişkiyi “normalleştirmeyi” önerirken, Leyla duygusal bir bağ kurmaya çalışıyordu.

Toplumsal ve Tarihsel Perspektif: Kıskanmanın Derin Kökenleri

Ancak kıskanmanın sadece kişisel duygulardan ibaret olmadığı, tarihsel ve toplumsal bir boyutu da vardı. Toplum, kadınları genellikle duygusal, koruyucu ve sahiplenici olarak tanımlar. Kadınların kıskanması, bu toplumsal algıya dayalı olarak bazen "gereksiz" ya da "fazla hassas" olarak görülür. Erkekler ise kıskanmayı, güç ve egemenlik mücadelesi olarak algılarlar. Tarihsel olarak, erkekler kıskandığında, genellikle bu duyguyu bir güç gösterisiyle bağdaştırmışlardır. Bir erkeğin kıskanması, sosyal statüsünü ya da onun egemenliğini tehdit eden bir durum olarak algılanır.

Leyla ve Cem'in hikayesi, bu toplumsal yapıyı da gözler önüne seriyordu. Leyla, kendisini Cem’e kaybetme korkusuyla bağlı hissettiği için kıskanıyordu, ancak Cem’in kıskanması, bir ilişkide sahip olduğu kontrol ve güç üzerine kurulu bir meseleydi.

Kıskanmak, Bir İçsel Yansıma

Sonunda Leyla, Cem’e ne kadar değer verdiğini ve bu duygunun aslında bir içsel güvensizlikten ziyade bir bağlılık ifadesi olduğunu fark etti. Kıskanmak, sadece kaybetme korkusunun bir belirtisi değil, aynı zamanda insanın içinde sakladığı derin sevginin de bir dışavurumu olabilir. Cem’in çözüm odaklı yaklaşımı, onun kıskanmanın duygusal ve sosyal boyutlarına dair ne kadar yüzeysel bir farkındalığı olduğunu gösteriyordu. Leyla, kıskanmanın duygusal bir yansıma olduğunu anlamıştı.

Kıskanmak, her zaman olumsuz bir duygu mudur? Ya da bu duygu, bizim kendimize olan güvenimizi ve ilişkilerimizdeki bağlılığımızı anlamamıza mı hizmet eder? Kıskanmak, her iki taraf için de farklı anlamlar taşıyan bir duygu olmasına rağmen, onu daha derinlemesine sorgulamak, ona karşı daha sağlıklı bir bakış açısı geliştirmemize yardımcı olabilir.

Peki, sizce kıskanmak ne anlatıyor? Bu duygunun toplumsal, tarihsel ve bireysel yönlerini nasıl değerlendirmek gerekir?